14 Temmuz 2011 Perşembe

Çarşı Ruhu'nun Dip Akıntıları


İstanbul boğazı derinden akar. Ona bakanlar üstünü görür de, altındaki dip akınlarını göremez. Sanırlar ki tek bir akışı vardır ruhunun, bilmezler ki onlarcası tâ içinde…
Beşiktaş Çarşı grubu dün bir açıklama yayınladı. Boğazımıza kadar olumsuzluk içinde olduğumuzdan genellikle olumlu karşılandı.
Ancak bir de hakkını verip bu metnin alt metinlerine bakmamız lazım: Çarşı ruhunun dip akıntılarına…



Güzel benzetmelerle başlamışlar bildirilerine: “adaleti simgeleyen  o gözü bağlı kadın” diyorlar mesela.. Gerçi bir hafta önce kendi gözlerine taktıkları siperlikleri hatırlamıyorlar. Ama neyse..
Acaba diyorum, Çarşı ne demeye çalışıyor? Ve bu demeye çalıştığı şeye bilinçaltından neler sızıyor? Açık olan şu: Kendilerini daha baştan diğerlerinden ayırıyorlar. Ve aslında bütün metni şekillendiren dip akıntılardan biri bu: biz ve diğerleri ayrımı. İşte maalesef böylece başlıyor yüce mistifikasyon süreci: dikkatle bakıldığında hemen görülecek bir kendini kutsama ayini….
Bu yüzden biraz kırgın, biraz güvensiz şekilde okumaya başladık. Yine de umutluyduk.
Bildiri, takım sevdası nasıldır, onu anlatan cümlelerle başlıyor. Renge, armaya, tarihe sevdalı her taraftarın için geçerli cümleler bunlar. Ancak bu bir Beşiktaş taraftar bildirisi olduğu için doğal olarak, tüm bunlar Beşiktaşlılar’a has ibadet ritüelleri gibi anlatılıyor. Anlatılsın, mahzuru yok. Taraftarız biz, taraftarın psikolojisini biliriz.  Hoşumuza gidiyor metin. Kaç gündür yaşadığımız sıkıntının diğer yüzünü görüyoruz, kalbimizde yine merhamet oluşuyor tuttuğumuz takıma karşı…
Derken efendim kendi talihsiz durumlarına değinip, operasyon ve zanlılarla aralarına şöyle temiz bir mesafe koyuyorlar. Bravo diyoruz, işte bu.. Ve sonraaa... Diyorlar ki, mahkeme sonucu belli olana kadar herkes suçsuzdur amma… ‘Ancak diğerlerinin yaptığı gibi arkalarından peşi sıra gitmeyi de reddetmeliyiz’! 
Haydaaaa.. Buradaki ‘diğerleri’ kavramına dikkat çekmek istiyorum. Birlik çağrısı yapan bir metindeki bu ‘diğerleri’ de nedir? Çarşı grubu temizlik ve kardeşlik için yayınladığı bildiriye bu ‘diğerleri’ni niye ekliyor?  Daha baştan başladı nifak… Neden acaba ve kim bu ‘diğerleri’? Cevap belli aslında: Trabzonspor ve aslında bilhassa da Fenerbahçe taraftarları. Yürüyüşler tertip eden Fenerliler.
Tekrar o cümleye dönersek, şunu diyorlar: “Diğer taraftarlar kötü bir sınav verdi. Kusura bakmasınlar ama omurgasız davrandılar. Özellikle de yürüyüş yapan Fenerbahçe taraftarları. Şikeci de olsa yöneticilerinin peşi sıra gittiler. Sorgu sual etmediler. Bunlar zaten pek de matah değildir. Nerde bizdeki şuur, nerde bizdeki koşulsuz sevgi… Hem bakın nerede bizdeki muhalif duruş? Temizlik sevdası? Ancak biz koyarız postayı.. Biz yok muyuz biz, offff…”
Herhalde bu metni yazan Çarşı’lı arkadaş operasyonun ilk haftasında Türkiye’de değil de Sri Lanka’da falan yaşıyordu. Yani Fenerbahçeliler şikeyse şike demişler ve başkanlarının arkasından yürümüşler, söylenen o.
Hanımlar beyler; operasyonun ilk birkaç gününde Fenerbahçeliler’in yaşadığı şoku, kusura bakmayın ama hiçbiriniz yaşamadınız. Operasyonu yürüten irade, belki bilinçli belki bilinçsiz olarak sanki topuyla tüfeğiyle tankıyla Fenerbahçe’nin üstüne taarruza geçiliyor havası verdi. Bu ya bilinçli bir tercihti, ya da ciddi bir psikolojik harekat yanlışıydı, bilemiyorum..Eşgal fotoğrafları, şehvetli yorumlar, hınç dolu espriler…
Ve bir anda Fenerbahçe’nin kulüp yapılanması, yöneticileri, kongre üyeleri, tesisleri, kombine kartları vs. vs. her şey yok oldu. Bir günde Marquez’i yaşadık: yüzyıllık yalnızlık. Kimseden çıt çıkmıyordu. Fenerbahçe kurudu, kurudu, küçük bir Kanarya olarak ortada kaldı. İşte Fenerbahçeli taraftarın yaptığı tek şey, o Kanarya’ya kol kanat germekti, kimsen yoksa senin için biz varız demekti. Dikkat edin o ara ne Trabzon ne Beşiktaş ortadaydı. O yürüyüşlerdeki temel motivasyon sadece Fenerbahçe sevgisiydi. ‘Harbi’ sevgiydi.
Saf bir sevgi ve şaşkın bir koruma güdüsüyle yapılan bu yürüyüş (şikecilerin ya da bununla suçlananların) ‘peşi sıra yürümek’ değildir. Çarşı da bunun farkında. Peki o zaman, niye bu olumsuz taraftar imgesini koyuyor önümüze?
Gerçeği niye tahrif edilmiş bir yorum katarak vermeye çalışıyor?
Şu geliyor aklıma: Acaba kendi ‘harbi’ imgesini sergileyebilmek için mi bu? Doğrusu bu bir şüphe olarak takılıyor aklıma.
Neyse efendim ikinci cümleye geçelim, orada da şüpheli ibareler var:
“Şimdi iki takım var. Biri namuslu ve dürüst olanların takımıdır. Diğerinde ise şikeci, düzenbaz ve hile ile çıkar peşinde koşanlar var. Biz Beşiktaşlılar ilkini temsil ediyoruz”: Bu cümle de psikolojik olarak bir öncekinin tamamlayanı olarak gözüküyor gözüme. Bir kendini kutsama sürecinin doruk noktası. Şimdi efendim Beşiktaşlılar namusu ve dürüstlüğü temsil ediyorlarmış, bir de tabii diğerleri var.. Acaba bunlar kim? Türkiye’de şike olsun, düzenbazlar olsun, çıkar olsun diye koşanlar kimler? 
Hadi diyelim ki gerçekten iki takım var. İlkini siz temsil ediyorsanız, geri kalanların hepsi? Onlar neyin temsilcisi?
Ah Çarşı ah, ‘biz ilkine dahiliz, tüm temiz taraftarlar gibi’, demek varken?
Birliğe çağıran bir bildiride, böylesine ayrıştırıcı bir dil.
Sonlara gelindikçe coşku daha da artıyor. Papazın Çayırı’nda yanlış hatırlamıyorsam Fatih’in ya da (PVH’nin) söylediği gibi: on gün hiç sesi çıkmayan Beşiktaş taraftarı, operasyonda sıra kendisine gelince İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarikatından istifa ediyor. Ve Bakunin üzerine yemin ederek tekrar anarşist oluyor. Bakın hele:
“Fitbol”da temizlik hareketini biz Beşiktaşlılar başlatalım. Manifestomuzu birlikte yazalım. Ey diğer renklere gönül verenler… Var mısınız?”
Şimdi bakın manifestoyu çoktan yazmışsınız. Yazarken kendiniz dışındaki taraftar gruplarına hafiften ayarı vermişsiniz. ‘Delikanlı Çarşı’ gösterisini yapmışsınız. Kendiniz başlatmışsınız her şeyi, şimdi de bize, var mısınız diyorsunuz.. İşte numunelik bir birlik çağrısı..
Ey Çarşı’daki arkadaşlar… Keşke ilk günden çıksaydınız. "Bu Türkiye’de futbol ezelden beri kirli, Fenerbahçe’ye yapılan haksızlık. Tüm takımlar incelensin, Bursaspor’a yaptıklarımız da dahil olmak üzere" diye bir bildiri yayınlasaydınız. Ya da en azından ‘diğerleri’nden bahsetmeden, tüm taraftarların takımları için öldüğünü ve bu sevginin hatırına temiz ‘fitbol’ için bir araya gelmeyi teklif etseydiniz?
Zor muydu? Evet gayet zordu..
Ama işte delikanlılık da zor zamanlarda ortaya çıkar, ferâgat gerektirir.
O zaman sessiz kaldınız, kupa Trabzon’a diye görseller hazırladınız,  şimdi gurup vakti ortaya çıkıp, güneş gibi ışıldamaya çalışıyorsunuz.
Hem de diğer taraftar tepkilerini itibarsızlaştırarak..
Soruyorum, bu mu harbilik?
Biraz ayıp oluyor…

Aynı konunun devamı niteliğinde bir yazı için:

4 yorum:

  1. Aynen şu duşunceleri savunarak bu gün bir beşiktaşlıyla tartışıyordum.

    ve dedim ki:

    Dar ağacında bile olsalar son sözleri Beşiktaşlıların da Fenerbahçe!

    YanıtlaSil
  2. Barut,
    Tek cümleyle özetlemişsin.
    Beşiktaşlılar'ın içindeki Fenerbahçe takıntısı son dönemde onların kimliklerinin bir parçası haline geldi sanki.
    Tüm taraftarın en gözde tezahüratları fenerbahçe'ye atar tutar yaptıkları sinkaflı laflar.
    Beşiktaşlılık, dünyanın her yerine gidip Fenerbahçe'ye küfrederek ortaya konan bir varoluş biçimi olmamalı... Çünkü öteki nefreti üzerinden ortaya konan her kimlik tanımı sorunludur.
    Gerçi Çarşı bunu sadece yöneticilerine has bir sapma olarak görüyor -belli ölçüde haksız değiller- ama bence kendilerini de ciddi bir otokritikten geçirmeliler.
    Neticede o tezahüratları başkanları bestelemiyor.
    Fenerliler de küfür ediyor doğru, ama Beşiktaşlılar bunu, Hristiyan misyonerleri gibi evrensel bir misyon haline getirmiş durumdalar. Dünyanın her noktasına, Fenerbahçe sövgüsüyle ulaşmak...
    Kendinize belirlediğiniz vizyon bu mu Beşiktaşlı arkadaşlar?

    YanıtlaSil
  3. iyi niyetle ve dik duruşla yapılmış bir açıklamayı sadece fenerbahçe taraftarına laf ediliyormuş gibi cımbızlamak hoş olmamış.
    Orada ana fikri anlamak yerine alt başlıklara inmek sıkıntılı bir durum.
    Çarşı kendisine yakışanı yaptı sen de burada kendine yakışanı yapıyorsun.Aradaki fark Çarşı bir şeyler yaratırken sen yaratılanı karalıyorsun.Umuyorum yazılarında buna biraz daha dikkat edersin ve umarım izleyici sayın bununla paralel artar.
    Saygılar...

    YanıtlaSil
  4. Yasin,
    Hayat hiç bir zaman üst başlıklardan ibaret değildir, satır aralarında ne yazdığı daha önemlidir.
    İnsanların da ne dediğinden çok ne demek istediği...
    Senin alt başlık dediğin şey, kusura bakma ama o metnin temel argümanlarından birini oluşturuyor.
    Ve senin bana atfettiğin karalama suçunun da dik âlâsını içeriyor.
    Tamamen samimi bir şekilde organize olup, takım sevgisi için yürüyen Fenerbahçeliler'e yaptıkları imâ nedir Allah aşkına? Dik duruşu sergilemek için buna gerek mi var?
    Lütfen şunu kabul et; Çarşı bu bildiride kendi duruşunu kendisinden hareketle ortaya koymuyor Yasin, olumsuz örnekten bahsedip onu bir kaide taşı gibi ayağının altına alıyor. Ve kendi 'dik duruşunu' bu kaide üzerinde sergilemeye girişiyor.
    Bu da yaptıkları şeyin değerini azaltıyor.
    Yani Çarşı yaratıyor da ben karalıyor falan değilim; doğrusu: Çarşı karalayarak yaratıyor, ben de 'ayıptır, yakışmaz beyler' diyorum...
    Saygılar bizden...

    YanıtlaSil