Ahmet Altan bir edebiyatçı ve gazeteci. Yazı üslubunda bu iki zanaata has izler var.
Edebiyatçı tarafı yaşı ve birikimi ilerledikçe toptancı yorumlardan uzak duruyor. Ondaki bu sevimli, anlayışlı ihtiyar olma tavırlarını seviyorum.
Gazeteci tarafı ise daha savaşkan, daha yırtıcı. Bu biraz da yaşam enerjisini temsil ediyor Altan’ın. Sevimli ihtiyarın atalete düşmesine engelliyor bu tarafı. Ve maalesef bu tarafı, zaman zaman toptancı bir retoriğe kapılıp gidiyor. Siyasette de, sporda da. Son başlıkları: “Diklendi, Dik Duramadı” meselâ. Detayları hiç dikkate almayan bir başlık.
İnsanız, hepimiz böyle zaaflara düşebiliriz, ancak böyle anlarda birilerinin bize dur demesinde fayda var.
Nitekim 5 Ağustos 2011 Cuma günkü yazısında da –belki de farkında olmadan– toptancı retoriğinden bir kuple sunuyor Taraf gazetesi başyazarı. Diyor ki: Kendisi ve yazı işlerinin çoğu Galatasaraylıymış, ama bu onların futboldaki kirliliğe karşı sonuna kadar dövüşmelerine engel olmayacakmış. Dürüstlük, gurur, değer, temizlenme gibi kavramların geçit töreni eşliğinde kirliliğe karşı duracaklarını anlatıyor uzun uzun. Zaten aklı başında herkesin söyleyebileceği şeyleri söylüyor. Gelgelelim bu açıklamasının ardından, geliyor yazdığı cümlelerin sebeb-i hikmetine. Diyor ki “Bunları söylüyorum çünkü Fenerbahçe Yönetim Kurulu ve yazarlarla taraftarlarının bir kısmı son şike soruşturmaları sırasında çok kötü bir sınav verdiler. Fenerbahçe’yi temizlikten, dürüstlükten ve spordan daha fazla önemsediler. Kazan da nasıl kazanırsan kazan inancını biraz daha pekiştirdiler.”
Burada da “bir kısım” Fenerbahçeli derken sanki başta anlattığımız o anlayışlı, hakkaniyetli ihtiyar olmaya dikkat ediyor gibi. Ama yazının geri kalanı üstümüze öyle bir geliyor ki; o sıfat tamlamasını kullanmaktaki amacının, aslında biraz da zevahiri kurtarmak olduğu anlaşılıyor: Yani Tonton Bay Altan gidiyor, Toptancı Bay Altan giriyor devreye.