2 Nisan 2024 Salı

Ligden Çekilmek Versus Rekabetten Çekilmek

 


Doksanlı yıllardan itibaren Türkiye’de futbol saha içinde oynanan bir oyun olmaktan çıktı.

Mafya ve gladio tipi yapıların, sportif rekabete etkileri ve toplum mühendisliği girişimleri giderek arttı.

Bu durumdan en çok etkilenense, hiç kuşku yok ki ülkenin en rekabetçi takımı Fenerbahçe oldu.

Neredeyse her yıl yarışın içindeydi çünkü Fenerbahçe.

Ekonomik, sosyal ve tarihsel dinamikleri o kadar güçlüydü ki, futbol dışı aktörler onu durdurmakta epey zorlandı. Yeri geldi saha içinde, yeri geldi saha dışında Fenerbahçe’yi zincirlemek için şiddetin ve adaletsizliğin her tonuna başvurdu.

Belki de bu yüzden; Fenerbahçeliler için doksanlar ve ikibinlerdeki Türk futbolunu en iyi anlatan şey yukarıdaki resim oldu.

Aradan uzun yıllar geçti.

Takvimler bugün, 2 Nisan 2024’ü gösteriyor.

Ve vardığımız noktada bırakalım her şeyin düzelmesini; futbola bu akıl ve ahlak dışı müdahaleler kurumsallaştı, artık sadece Fenerbahçe’nin değil, toplumun temellerini sarsan bir hale geldi.

***

Fenerbahçe Spor Kulübü, bugün gerçekleştireceği olağanüstü kongreyle, artık hem kendisi hem ülke için dayanılmaz hale gelen bu patolojik vaziyete dur demeyi deneyecek. Konuyla ilgili kapsamlı bir değerlendirme yapacak.

Buradan hareketle münferid bir Fenerbahçeli olarak, önemli gördüğüm bazı noktalara değinmek isterim:

      1-          Futboldaki asıl sorun hakemler vs. değil, futbola dışarıdan yapılan müdahalelerdir. 

      2-          Bu müdahalelerin kaynakları: Kulüp lobileri, şehir lobileri, hakem çeteleşmeleri, devlet içinde güç devşirmiş bireyler, bürokratlar, ekonomik çıkar grupları, siyaset, medya, bahis ve kara para odaklı ulusal ve küresel sermaye gruplarıdır. Bunlar birbirleriyle yatay ve dikey ilişkiler içinde futbola durmaksızın farklı düzeylerde müdahale etmektedir. Sorunların çoğunun temelinde de bu yatmaktadır. 

      3-          Bu noktada atılacak ilk adım, büyük suistimallere yol açan atama sisteminden bir an önce kurtulmaktır. TFF’nin delege yapısı da bu anlamda yeniden düzenlenmelidir.

      4-          Kulüpler Birliği İngiltere’de olduğu gibi şirketleşmeye gitmeli, idari ve ekonomik anlamda asıl yürütücü konumuna gelmelidir.

      5-          MHK de dahil olmak üzere tüm kurullar, kulüplerin inisiyatifi ve ortak kararıyla belirlenmeli.

      6-          Hakemler, performansa dayalı şeffaf bir denetime/değerlendirmeye dayalı olarak görev yapmalı.

      7-          Kulüplerle devlet kurumları arasındaki ilişkiler suistimallerin en çok yaşandığı alanlardan biridir.  Bu anlamda bir bürokratın, kurumun ya da belediyenin herhangi bir kulübe haksız rekabete yol açacak kıyaklar yapmasına engel olunmalıdır. Velhasıl bu tip ilişkileri düzenleme yetkisi de Kulüpler Birliği’nde olmalıdır. Bu çok mühim.

      8-          Futbol Türkiye’de toplumsal çatışma ve uyumsuzluğa değil; toplumsal barışa hizmet edecek, insanları rehabilite edecek bir etkinlik olarak baştan aşağı yeniden düzenlenmeli.

 

İşin Fenerbahçe noktasındaysa;


      1-          Fenerbahçe ligden çekilmeyi olabilecek son seçenek olarak değerlendirmeli.

      2-          Ligden çekilme yoluyla vermeye çalıştığı ekonomik ve sosyal gözdağını ise; çekilmenin risklerini almadan verebilmeli. Bunun yolu ise ligden değil, “rekabetten çekilmek” olmalı.

      3-          Nedir rekabetten çekilme? Fenerbahçe, bu ligin şaibeli olduğunu açıkça belirtmeli ve adil bir rekabet düzeni kuruluncaya dek, şampiyonluk yarışına girmeyeceğini kamuoyuna ilan etmelidir. Asıl yarışı Avrupa arenasında vermeli, ikinci planda tuttuğunu beyan ettiği ligi bu yolla doğrudan hükümsüzleştirmelidir. Fenerbahçe’nin yarışmayacak kadar kirli bulduğu bir ligin, Fenerbahçe’nin çekildiği bir ligden çok da farkı kalmayacaktır.

      4-          Rekabetten çekildiğini ilan eden Fenerbahçe ligde Avrupa kupalarına katılım hakkı elde ettikten sonra kalan maçlara paf takımıyla çıkmalıdır.

      5-          Rekabetten çekilmenin ekonomik ayağı ise, her iki yayıncı kuruluşla ilgili atılacak adımlara dayalı olmalıdır. Taraftarlara ligin yayıncı kuruluşunu takip etmeyin mesajı vermek yeterlidir. Resmi kulüp çağrısıyla gelecek bir dekoder iade furyası en az ligden çekilmek kadar etkili olacaktır.

      6-          Kupanın yayıncı kuruluşu da içinde benzer bir adım atılmalıdır. Adil bir düzen sağlanıncaya dek, Fenerbahçe maçlara paf takımıyla çıkarak, kupanın ekonomik değerine ağır bir darbe vurmalıdır.

     * * *

Neticede Fenerbahçe lige değil, ligdeki adil olmayan rekabete karşı...

Ve rekabetten çekilme seçeneğinin kullanılması, ligden çekilmekle murad edilen tüm sonuçları birebir sağlayacaktır.

Üstelik kulübün karşılaşabileceği maddi-manevi riskleri de minimuma indirerek…


Futboldaki Kaosun Asıl Sebebi Ne?

 


Türk futbolunun kurtuluşu için herkes bir şeyler öneriyor son günlerde. Ama bunların birçoğu yanlışı daha en baştan yapıyor: Sorunu anlama ve analiz etmede…

Oysaki ülkenin son kırk yılına biraz dikkatli bakan biri için mesele çok nettir: Futboldaki sorunlar, geniş ölçüde dışarıdan yapılan müdahalelerden kaynaklanıyor.

***

Türkiye’de futbola dış müdahale çok açık ve bunun birçok farklı düzeyi var.

Yani çoğu zaman söylendiği gibi, her şeyi belirleyen “tek bir yapı” söz konusu değil.

Tam tersine irili ufaklı ayrı ayrı yapılar var ve bunlar birbirleriyle yoğun ilişki halinde:

 

           -       Kulüp lobileri (federasyon kurulları, hakem camiası ve bürokraside etkin)

           -       Şehir lobileri (federasyon kurulları, hakem camiası ve bürokraside etkin)

           -       Hakem çeteleşmeleri (bölgesel, ailevi ve kulüpsel bağlar)

           -       Devlet içinde güç devşirmiş etkin birey ve gruplar

           -       Mafya ve gladio tipi yapılanmalar

           -       Ekonomik çıkar grupları

           -       Medya (tüm bu aktörlerle farklı düzeylerde ilişki içinde)

           -       Siyaset

           -       Ulusal ve küresel bahis sermayesi

 

        İşte tüm bu gruplar, farklı amaçlarla eş zamanlı bir şekilde futboldaki sonuçları etkilemeye çalışıyor. Ve bütün gümbürtü de burada kopuyor.

Çünkü;

 

 -      Federasyon ve kurulları yoluyla,

            -      Hakemler yoluyla,

            -      Verilen ve verilmeyen kararlarla,

            -      Kitabına uydurulan transferler, kulüplerarası tuhaf ilişkiler, usulsüzlüklerle

            -      Bazen sahayı, bazen tribünleri terörize ederek,

            -      Bazen açık terör ve şiddet eylemleriyle,toplumsal provokasyonlarla,

           -      Bazen bürokratik ceza ve ödüllerle,

           -      Bazen ekonomik baskı ve desteklerle…

 

olası saha sonuçları açıkça manipüle ediliyor. Ve bunu Türkiye’de artık herkes biliyor.

***

Son kertede şunu söylemek mümkün:

Ülkemizde izlediğimiz şey futbol değil, bir tulûat tiyatrosu. Herkesin aptal yerine konulduğu acıklı bir drama…

Hiçbir müdahalede bulunulmayan bu durum, orta vadede toplumsal barışı bile tehdit ediyor.

Türk futbolu adeta dibe vurmuş halde ve toplumsal çürümemizin en belirgin örneği halihazırda…

***

Ülkemizde futbol, ekonomik ve sosyolojik etkileri sebebiyle adeta bir fetih alanına dönmüş durumda. Biraz güç devşiren neredeyse her aktör gözünü futbola dikiyor. Ve bunların her biri kendi kadrolarını etkin kılarak futbolu yönlendirmeye çalışıyor.

Doksanlı yıllarda futbolda adeta kurumsallaşan gladyo/mafya ve 2000’lerdeki FETÖ yapılanmaları, bu konudaki en bariz örnekler.

İşte futboldaki kaosa çözüm ararken bu tabloyu ve örnekleri dikkate almayan her konuşma boş lakırdıdır kardeşler...

Bu faktörlerin her birini ayrı ayrı, dikkatle değerlendirmek gerekiyor.

Ve bu satırların yazarı; tüm bu sebeplerle yabancı hakem gibi konjonktürel çözümler yerine, futbola dış müdahaleyi minimum düzeye indirecek kuşatıcı önerileri salık veriyor…

Nerede mi?

Tabii ki, bir sonraki yazıda…   

Fenerbahçe Aktördür, Reaktör Değil!

 


Ligden çekilme, çok uzun süredir Fenerbahçeliler’in gündeminde…

Sisteme her kızdıklarında dile getirdikleri ilk şey bu.

Ama peşinen söyleyeyim, bir Fenerbahçeli olarak bu fikrin tek boyutluluğundan oldum olası rahatsızlık duydum.

Elbette ki herkes inandığını söyleyebilir. Ancak kusura bakmayın; fazlasıyla reaksiyoner ve duygusal bir çıkış bu. Tam olgunlaşmamış...

Oysa ki; bu kadar çok düşmanınız varsa ve böylesi girift bir savaşın içindeyseniz asla tek boyutlu, duygusal reaksiyonlar vermemelisiniz…

***

Kısaca şöyle izah edeyim:

Fenerbahçe’nin sorunu belli: Kulüp son otuz yılda sportif, ekonomik ve sosyal anlamda korkunç bir saldırı altında. Farklı odaklar tarafından hedefe oturtulmuş durumda. Aktörler değişiyor ama bu durum değişmiyor. Adil bir rekabet şöyle dursun, Fenerbahçe kendi ülkesinde artık can güvenliğinden bile emin olamıyor.

Ve anlıyorum, böylesi bir durumda ligden çekilme söylemi kulağa cazip geliyor.

Ama konuya birazcık serinkanlı ve mesafeli yaklaşınca bunun ilk adım olmaması gerektiği hemen görülebiliyor.

Çünkü futbolun diğer aktörlerini ekonomik olarak cezalandırmanın ve ligin seyredilirliğini düşürmenin, bu yolla onları masaya oturtmaya zorlamanın elli tane yolu var.

Bu anlamda ligden çekilmek ilk ve tek seçenek değil...

Üstelik bu; negatif, edilgen ve ileri aşamalarda kulübün elini kolunu bağlayacak, kullanışsız bir hamle.

Anlamamız gereken ilk şey şu: Biz tam tersine; pozitif, etkin ve kullanışlı aksiyonlar içinde olmalıyız.

Dikkatinizi çekiyorum: “aksiyon” dedim.

Reaksiyon değil.

Kırk yıldır en temel sorunumuz da zaten tam olarak burada…

Toplumun ve ülkenin taşıyıcısı aksiyoner bir kulübü, reaksiyonlara mahkum eden edilgen bir zihniyet…

***

Kardeşler;

Futbol duyguların yoğun olduğu bir alan, eyvallah. Taraftarlık ve sportif rekabet düşünüldüğünde bu oldukça anlaşılabilir bir şey. Ancak Fenerbahçe söz konusu olduğunda konuya sadece bu iki olgu üzerinden bakamayız.

Çünkü Fenerbahçe yerel ve ulusal sınırları fazlasıyla aşan dinamiklere sahip bir kulüp. Sürekli anormal hatta paranormal diyebileceğim operasyonlara maruz kalmasının bir sebebi de bu. Sosyolojik, ekonomik ve politik dip akıntıları tahmin edilenden çok daha derin. Birçok alanda gerilim hatlarının tam ortasında. Bu anlamda Türkiye’de onunla kıyaslayabileceğimiz bir kulüp yok.

Peki ama camiamız, yönetimiyle, taraftarıyla bu durumun farkında mı?

Buna hem evet, hem hayır diyebilirim.

Farkındayız, nitekim eşi benzeri olmayan fedakârlığımız ve bağlılığımız bunun kanıtı.

Ama maalesef aynı zamanda pek farkında da değiliz, nitekim yönetimsel alanda sürekli çuvallıyoruz. Özellikle de sorun analizi; çözüm üretme becerisi ve iletişim stratejisi anlamında on yıllardır bir arpa boyu yol alamadık.

İşte ligden çekilme söylemi de bu yetersizliğin bir yansıması maalesef.

Biraz duygusal ve çocuksu bir intikamcılıktan başka bir şey değil bu…

En son söylenecek şeyi, en başta söylemek gibi...

Ve madem öyle, gelecek yazıdan itibaren en başta söylenmesi gerekenlere ufaktan girelim….

Coming soon…

Fenerbahçe Yeni Bir Madımak'a İzin Vermeyecek!

 



Ben bir Fenerbahçeliyim…

Çocukluğumdan beri, sırılsıklam…

Küçükken sarı lacivert formayı görmek bile mutlu ederdi beni.

Ama fanatik olmadım hiç, hayatımdaki diğer sevgilerin yanında bir yere koymuştum Fenerbahçe’yi.

Daha doğrusu öyle zannediyordum.

Ta ki 3 Temmuz 2011 sabahına kadar…

O gün ahlaksız, izansız, ölçüsüz bir saldırıya uğradı Fenerbahçe.

Ve ben anladım ki, Fenerbahçe’ye sevgim hiç de sıradan bir duygu değilmiş.

Meğerse çocukluk hatıraları insanın tam da can evinde yaşarmış.

Ve oraya bir saldırı olduğunda can evinden vurulurmuş herkes…

Ve biz münferit Fenerbahçeliler’in bitmeyen Fenerbahçe nöbeti işte tam da o gün başlamış…

***

2 Nisan 2024’te olağanüstü kongremiz var.

Yani Fenerbahçeliler hâlâ nöbette anlayacağınız.

Çünkü durmak bilmiyor bu hayâsız akın.

Suikastler, linç girişimleri, manipülasyonlar, hak gaspları, kirli ittifaklar, algı oyunları, nefret suçları…

Bir türlü bitmek bilmiyor…

Yönetim, oyuncular, kongre üyeleri, camianın önde gelenleri…

Hatta benim gibi kongre üyesi olmayan, kimsenin tanımadığı, sokaktaki Fenerbahçeliler bile teyakkuzda.

Herkes bir savunma duvarı örüyor kendince.

Kimisi bir forma alarak, kimisi haberleri dikkatle takip ederek, kimisi kötülere ilenerek ya da surat ekşiterek…

Kimisi pazarda, kimisi çarşıda, kimisi sandıkta… Tavrını göstererek…

Elinden geldiğince yani.. Ama tüm Fenerbahçeliler…

Korumaya çalışıyorlar takımlarını…

***

Şunu biliyorlar çünkü:

Fenerbahçe 30-40 yıldır bir cenderenin ortasında…

Kulübü hedef alan psikolojik harekat operasyonlarının ardı arkası kesilmiyor.

Camia, toplumsal mühendislik çalışmaları ve provokasyonlarla sınandıkça sınanıyor.

Bunların her birinde ya taraftar, ya oyuncu, ya yöneticileri, can pazarına düşüyor.

Anlayın artık; işte buna yeter diyor Fenerbahçeliler…

Sonu gelmez toplumsal hesapların kendi üzerinden çözülme girişimlerinden,

Sonuçların dışarıdan belirlendiği, lig denilen bu tulûat tiyatrosundan,

Taraflı medyanın kendisini sürekli şeytanlaştırmasından,

Hatta oyuncularının katlini bile vacip gören hastalıklı toplum psikolojisinden, bıktık artık diyor.

Ve kendisine sahip çıkan kimse olmadığı için de Fenerbahçe bir kez daha, yaradana sığınıp kendi gücüyle ayağa kalkıyor.

Tarihin her kritik döneminde olduğu gibi, taraftarı da, kulübü için göğsünü siper ediyor.

Bir sonraki adımda Fenerbahçe’ye muhtemelen yeni bir Madımak yaşatılmasın diye, çareler arıyor.

Çünkü bu tehlikeyi aklı başında her Fenerbahçeli açıkça görebiliyor.

2 Nisan işte bu arayışın bir sonucu…

Tıpkı 3 Temmuz’daki gibi…

Fenerbahçe yine, yeniden…

Rekabetin kötülüğe meylettiği, adaletin zerre miktar umursanmadığı bir iklimde adalete fener yakmaya çalışıyor…