8 Ağustos 2011 Pazartesi

Toptancı Retoriğin Üç Büyük Zaafı – Ahmet Altan ve ‘Bir Kısım Taraftar’ Üzerine

Ahmet Altan bir edebiyatçı ve gazeteci. Yazı üslubunda bu iki zanaata has izler var.
Edebiyatçı tarafı yaşı ve birikimi ilerledikçe toptancı yorumlardan uzak duruyor. Ondaki bu sevimli, anlayışlı ihtiyar olma tavırlarını seviyorum.
Gazeteci tarafı ise daha savaşkan, daha yırtıcı. Bu biraz da yaşam enerjisini temsil ediyor Altan’ın. Sevimli ihtiyarın atalete düşmesine engelliyor bu tarafı. Ve maalesef bu tarafı, zaman zaman toptancı bir retoriğe kapılıp gidiyor. Siyasette de, sporda da. Son başlıkları: “Diklendi, Dik Duramadı” meselâ. Detayları hiç dikkate almayan bir başlık.
İnsanız, hepimiz böyle zaaflara düşebiliriz, ancak böyle anlarda birilerinin bize dur demesinde fayda var.
Nitekim 5 Ağustos 2011 Cuma günkü yazısında da –belki de farkında olmadan– toptancı retoriğinden bir kuple sunuyor Taraf gazetesi başyazarı. Diyor ki: Kendisi ve yazı işlerinin çoğu Galatasaraylıymış, ama bu onların futboldaki kirliliğe karşı sonuna kadar dövüşmelerine engel olmayacakmış. Dürüstlük, gurur, değer, temizlenme gibi kavramların geçit töreni eşliğinde kirliliğe karşı duracaklarını anlatıyor uzun uzun. Zaten aklı başında herkesin söyleyebileceği şeyleri söylüyor.
Gelgelelim bu açıklamasının ardından, geliyor yazdığı cümlelerin sebeb-i hikmetine. Diyor ki “Bunları söylüyorum çünkü Fenerbahçe Yönetim Kurulu ve yazarlarla taraftarlarının bir kısmı son şike soruşturmaları sırasında çok kötü bir sınav verdiler. Fenerbahçe’yi temizlikten, dürüstlükten ve spordan daha fazla önemsediler. Kazan da nasıl kazanırsan kazan inancını biraz daha pekiştirdiler.”
Burada da “bir kısım” Fenerbahçeli derken sanki başta anlattığımız o anlayışlı, hakkaniyetli ihtiyar olmaya dikkat ediyor gibi. Ama yazının geri kalanı üstümüze öyle bir geliyor ki; o sıfat tamlamasını kullanmaktaki amacının, aslında biraz da zevahiri kurtarmak olduğu anlaşılıyor: Yani Tonton Bay Altan gidiyor, Toptancı Bay Altan giriyor devreye.
Öyle ya, şayet bahsettiği “bir kısım Fenerbahçe taraftarı”, küçük bir kısımsa zaten sorun yok. Ondan bütün takımlarda mevcut. Nitekim Fener’in rakibi takımların bir kısım taraftarı da sürecin başından beri iyi bir tablo çizemediler. Trabzon’un şampiyonluğunu kutlayanlar oldu, #uefabanturkey diye nümayiş düzenleyenler oldu. Yine kendi manifestolarını Fenerbahçe’yi karalayarak yazanlar oldu vs vs… Kaldı ki bunların bir kısmı da daha birkaç ay önce saha basıp 16-17 yaşındaki çocukları döverek renk aşklarının ne anlama geldiğini cümle cihana göstermişlerdi.
Fenerbahçe dışındaki yönetimlere gelince birinin başkanı kendi kulübünün mazisini ‘havarriyyun’a dek uzatarak pir ü pak eyledi ve ateşe üflemenin sporcu sağlığına zararlarından dem vurdu. Bir diğerininki ise kendi kulüp televizyonundan şikeci Fenerbahçe’yle ilgili müstehzi programlar hazırlanmasına göz yumdu. Tâ ki bir hafta sonra kendi yöneticileri de içeri alınıncaya dek.
Bunların hepsi komedidir, daha ötesinde traji-komiktir. Ama başyazarımız için bu örnekler mevzu bahis değil. Bahsetmiyor. ‘Bir kısım Fenerbahçeli’ye -tabirimi mazur görsün- giydirmeler, Beşiktaşlılar’ı örnek göstermeler, Galatasaraylılar’a da asalet ve vakar tavsiye etmeler vs.
Kötü örnek olarak sadece Fenerbahçeliler var. Herkesin ağzında hep bu laf var ya, kalpler bu duyguya ısındırılmış ya, zihinler hep bu düşünceye iteklenmiş ya... Herkes toptancılığın kayığına binmiş, alabildiğine rüzgarla dolmuş kayığın yelkenleri: Fenerbahçe Kötülüklerin Anasıdır! Başyazarımız binmesin mi Nuh’un Gemisi’ne? O bile kendini alamıyor. Çünkü klişelere biat etmeyenlerin dünyasına tufan uğrar bu memlekette.
O mutlu mesut, zamanın behrinde yol aladursun biz Altan’ın bu toptancı retoriğinin üç büyük zaafından bahsedelim. “Bir kısım Fenerbahçeli kötü sınav verdi” toptancılığının zaafları:
1-Olayların gelişim sürecini, yaşananları bir kenara bırakmak: Operasyonun ilk bir haftasında medya-siyaset-yargı eliyle kamuoyu oluşturmak adına adeta bir linç kampanyası uygulandı. Bunu fırsat bilen tüm tarafgir ruhlar da, Max Scheler’in Hınç’ta anlattığı o koyu kasvetli hınçlarını ‘Fenerbahçe düşsün ve ebedi şikeci olarak mühürlensin’ kıvamında bir karnavala dönüştürdüler. Bir temizlik operasyonu olarak başlayan soruşturma Fenerbahçe’ye ait bütün hafıza kayıtlarını da yerlerle yeksan etti. ‘Bir kısım taraftar’  dediğiniz insanlar bu linçe ve onursuzlaştırmaya tepki koyduğu için mi temiz, dürüst ve sportmen değil Sayın Başyazar?
2-Tüm taraftar gruplarının maruz kaldıkları koşulları eşitlemek: 3 Temmuz günü başlayan ve bugüne kadar sürdürülen psikolojik harekat süreci, Fenerbahçe dışında hiçbir taraftar grubunun zihnini ve ruhunu bu denli iğfal etmedi. Medya hiçbir taraftar grubuna ve kulübe bu kadar kapsamlı bir taarruza girişmedi. Hiçbir taraftar grubunun değerleri bu kadar vahşice ayaklar altına alınmadı. Buna rağmen Fenerbahçeli taraftarın tek dediği şu oldu: Yargısız infaz etmeyin ve adaleti tam sağlayın. ‘Bir kısım taraftar’ sadece kulübünün haklarını savunduğu ve kitle psikolojisinin yağmacı karakterini fark ettiği için mi kazan da nasıl kazanırsan kazan inancını pekiştirdi sayın Başyazar? Bu yüzden mi diğer tuzu kuru taraftar kitlelerinden daha az etik’ler?
Fenerbahçe başkanı ve Fenerbahçeliler için bir sembol olan başkanlık makamı, tecavüzcülere bile uygulanmayan bir muameleyle sürmanşet fotoğraflarla teşhir edildi. Tellallar, ‘bunlar silahlı çetedir’ diye meydan meydan gezdiler. Ve “Fenerbahçe kulübü=şike“ başlıklı bir motto, sekiz sütun halinde usulca hafızalarımıza yerleştirildi.
Beşiktaş ve Galatasaraylı yöneticiler ise altın gününe çay içmeye davet edilir gibi davet edildiler emniyete.
Bu hakkaniyetsizliğe isyan ettikleri için mi ‘bir kısım taraftar’ diğer taraftarlardan daha kötü bir sınav verdi?
3- Kendi söylemine yarayacak örnekleri vermek; keyfî ya da tembel hakikat: Yıllarca kulüplerinin ismini aşk’la anıp, aşk’ın en temel değerini, sadakat’i bir çırpıda elinden çıkaranları saymazsınız.[1]
Kendi “etik duruş manifestosunu” ‘bir kısım taraftar’ın saf sevgisini aşağılamaya çalışarak ortaya koyanlardan bahsetmezsiniz. [2]
O etik manifestoyu kaleme alıp sonra televizyonda rakip kulübe laf çakan televizyon duayenlerini tınmazsınız.[3]
Rakipleri şike uçurumuna yuvarlanınca #uefabanturkey diye sayfalar açan, sonra kendi paçaları tutuşunca pek de “vakur” kalamayan taraftarların hallerine bakmazsınız[4]
Kendi kulüp başkanınız ve yönetiminizin çocuksu fırsatçılığına; rakibiyle dalga geçerken sobeleniverenlere, o sevimli ihtiyar gözlerinizi yumarsınız. [5] 
Yerden yere vurulan o ‘bir kısım taraftar’ın soruşturmanın ilk gününden beri takımlarına destek için görülmedik bir hareketlilik ve fedakarlık içinde olmalarını umursamazsınız.
Siz tüm bunları görmediğiniz, ya da gördüğünüz halde yazmadığınız için mi ‘bir kısım taraftar’ diğerlerini örnek almalı sayın başyazar?
Sevdalarından en kötü zamanında bile yüz çevirmedikleri için mi onlar “bizimkiler herkesten iyi şike yapar” diye düşünmüş oluyorlar?
Bu kadar toptancı, tarafgir ve özensiz bir retorik, ruhun giriftlerine sizin kadar hakim bir edebiyatçı tarafından sarf edilmemeli dediğimiz için umarım biz de temizlikten yoksun sayılmayız.
Ne söylersek söyleyelim bütün medya gibi, aynı vurdumduymaz toptancılıkla 'Arza hacet yok, haliniz bize âyândır’, demenize itirazımız olduğu için inşallah dürüstlükten de aforoz edilmeyiz.
Ve inşallah Rıdvan Akar’ın taraftarlık psikolojisi ve Ahmet Altan’ın gazetecilikten mülhem toptancılığı meseleye bilgece bakmalarına engel oluyor dediğimiz için sportmenliğe aykırı davranmış olmayız…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder