13 Ağustos 2011 Cumartesi

Manipülasyonla Ördük Anayurdu Dört Baştan!

İletişim fakülteleri müfredatında en çok değinilen mevzulardan biri de haberde manipülasyondur. Çünkü bilen bilir, ufak bazı oynamalarla her habere istenilen kıvamı yüklemek mümkün olabilir. Ya da kamuoyunda istenen etkileri yaratmak için kullanabilecek malumat, zibil gibidir.
Peki öğrencilere bu manipülasyon derslerinin verilmesinin sebebi ne? Öğrensinler ne olduğunu da manipülasyon yapmasınlar diye tabii ki. Medya, demokratik bir sistemin dördüncü ayağı olsun, yasama, yürütme ve yargıyı halk adına denetlesin diye... Kamuoyunda ortaya çıkan görüşleri, soruları, umut ve korkuları yansıtarak ülkenin vicdanı olsun diye. Her bir iletişimci adayı, zanaatini ahlak ve değerler üzerine kursun diye.
Bunun için öncelikle haber yazma tekniği içine yönlendirme sokmanın bin türlü şekli olduğu  anlatılır öğrencilere.. Her şekilde yapabilirsiniz bunu. Habere referans diye verdiğiniz fotoğrafla, ya da haberin hemen yanına koyduğunuz yönlendirici başka bir haberle. Ya da mesela televizyon haberi yapıyorsanız fona koyacağınız uygun bir müzikle.
Anlayacağınız şu söylenir genç beyinlere: ”Aman çocuklar, şeytanın oyunları bitmez, insana binlerce oyun sunar ki birinden birini kullansın diye... Peki insan ne yapar. Ah çok zalim ve pek cahil olan insan hep kanar şeytana.. Sakın ola ki siz kanmayın.”
Peki sonuç istendiği gibi mi olur? Maalesef, niyetler hep güzel olur ama basında etik davranış niyeyse pek çok zaman niyetlerde kalır. Türkiye’deki hakim medya aklı, kamuoyunu yansıtmak yerine kamuoyu oluşturmak üzerine kurulmuştur. Ve bu durum birçoklarınca normalleştirilmiştir. Bu sebeple de güzel güzel, etik etik davranmak isteyen gençler de ya bu sistemin bir dişlisi haline geliyor, ya da aykırı davranıp mahallenin delisi addediliyor. İşini doğru yapanlar asla çoğunluk olamıyor.
Anlayacağınız “yanlış hayat doğru yaşanmıyor.”
Çünkü Türk basın hayatının üzerine kurulduğu en güçlü sac ayağı manipülasyon. Merkezle çevre arasındaki tarihsel kimlik ve varoluş krizini, akletme farklılıklarını, vizyon çatışmalarını gözlerden gizlemek, yalanlamak, güzel göstermek için kurulmuş bir sistem bu.
Binlerce örnek var da, birini aktarayım: Meselâ 27 Mayıs 1960 günü “Yurtta tam bir huzur hüküm sürüyor” diye yazmıştır bu medya. Memleket sathında binlerce insan içeri alınırken, teğmenler generallerin kıçına tekme atarken hüküm süren bir huzurdur bu, artık nasıl oluyorsa. Yine 28 Şubat öncesi, piknikte kuş tüfeği ile avlanan çocukların gerilla eğitimi alan teröristler olarak verildiği haberleri unutmak ne mümkün?  
Neyse uzatmayayım. Temeldeki bu politik manipülasyon aklı, magazin, ekonomi, kültür, spor haberciliğine de aynen yansımış durumda. Sadece politik değil, kişisel hırslar uğruna bile manipülasyon yapılabiliyor yıllardır. Bir davranış standardı halini almış gibi bu. Öğrenilen bu, öğretilen bu, uygulanan bu. Dolayısıyla bir çok medya mensubu da mesai saati boyunca kamuoyu vicdanıyla değil de, kendi meşrebine ve çıkarına uygun yönlendirmelerle meşgul olmayı tercih ediyor.
Sonuç olarak memleket medyasında önemli bir kitlenin açık ya da gizli zanaati şu: gerçek gündemi, manipülatif gündemle sulandırmak, uzaklaştırmak, kendi lehine değiştirmek. Yani bir şekilde kamuoyu oluşturmak. Hem kafasız hem kötücül bir vizyon bu.
Bu günlerde bu vizyonun en “dantel gibi örülmüş, sanatsal bir şekilde işlenmiş” örneklerini şike soruşturmasıyla ilgili haberlerde görmek mümkün.

Soruşturmanın başından beri ortaya çıkan belgeler ve halihazırdaki medya/yargı uygulamaları, bizlere üzerine konuşmamız ve düşünmemiz gereken bir çok başlık çıkardı.  Meselâ: “Hukukun işleyişi, medya ve etik, şike’nin ahlaki boyutu, toplumsal değerlerimizin sorgulanması, eğitim müfredatının zaafları, şikede medya ve siyasetin rolleri, spor dünyamızdaki rol modellerinin gerçekliği ve uygunluğu, taraftarlık kültürü, iletişim tarzımızdaki yozlaşma, tüm kulüpler ve spor camiası için gerekli olan bir özeleştiri ve itiraf mekanizması” vs. gibi konular ilk aklıma gelenler.
Ama bunların tamamı niyeyse gündem dışı. Konuşulduğunu duyan var mı? Varsa yoksa “Fener düşecek mi düşmeyecek mi?”
İşte bahsettiğim vizyon kafasızlığı ve manipülatif tutum işte bu.
Oysaki bu soruşturmanın bize gösterdiği şey şu: Sistemin içindeki tüm insani ilişkilerde yanlış giden bir şeyler var. Ve memleket selameti adına basının asıl gündeme getirmesi gereken şey bu. Gerçek gündemimiz aslında bunun değişmesi!
Ama basınımız n’apıyor: Niang’la Dia’nın uçkurunun peşine düşüyor. Üstelik yalan haber yaparak, üstelik kronolojik bir çarpıtmayla. Ya da UEFA sopasını gösteriyor bize. Aman Fener’i düşürün diye. Sonra UEFA'nın aksi yöndeki söylemleriyle açığa düşüyorlar, ama yüzlerinde bırakın kızarmayı ufak bir pembelik dahi yok.
Gaz verme çabasına devam: Fener düşsün, düşmezse bu fırsat kaçacak!
Kaçan fırsat hangisi bilmiyorum.. Ama bildiğim bir şey var: Rahmetli Cemil Meriç’in hep bahsettiği Romalı senatör Cato vardır, bazı medya mensuplarımız acayip şekilde ona benziyorlar: Cato her kürsüye çıkıp konuştuğunda mevzuyu şöyle bağlarmış: “Ve şuna da kaniyim ki Kartaca yok edilmeli! Carthago delenda est!” Adamın derdi davası buymuş.. Yani Kartaca yok edilse bütün dertler bitecek. Öyle nefretengiz bir hissiyat.
Bakın sizin geçmişinizi üç cümleyle döküyoruz ortalığa. Anlatıyoruz: -gerçekten işini iyi ve doğru yapanlarınız müstesna- Türk basının verili ahlakı, manipülasyonu fazlasıyla sıradanlaştırmış bir ahlaktır. Yalan yazmak, yan çıkmak birçok medya mensubunda vakayı adiyedendir. Doğruları yazmak size zor geliyor, şu ya da bu nedenle.
Şimdi bizim basınımızın bir kısmı da hitabet sanatında güzel adam Seneca'yı değil, asabi adam Cato'yu örnek alıyor: “Ve şuna da kaniyim ki Fenerbahçe yok edilmeli! Hangi şekilde olursa olsun!”

İşte temiz futbol külliyatına ekleyebildikleri yegane vecize bu. Tüm bu soruşturma vesilesiyle ortaya koyabildikleri görünürdeki tek felsefi, edebi, sosyo-psikolojik çıkarım bu. Hey Allah’ım!
Yalnız burada gözden kaçırdıkları bir şey var. Ya da gözlerinden kaçmayan ve onları çok kızdıran diyelim. Yönetim uykuda olsa bile, Fenerbahçe taraftarı gayet uyanık. Herşeyin farkında. Etrafta kopartılan yaygaranın basit bir temizlik isteği olmadığının, insanların içlerinde biriktirdikleri hınç ve nefreti basın manipülasyonları yoluyla ortalığa nasıl saçtıklarının ayırdında. 
Bunun farkındayız. Dolayısıyla bunları yutacak ve sessiz bir şekilde ensemize vurmanızı izleyecek göz bizde yok. Seksen yılda manipülasyonlarla ördünüz ana yurdu dört baştan. Ve o manipülasyon ağlarınız şimdilerde deşifre oldu olacak, az kaldı. Sizlerin de tüm pisliklerinizle adliyelere taşınmanız yakındır. Ama kusura bakmayın, giderayak, son bir hamleyle Fenerbahçe’nin başına koyu nefretlerinizden ve manipülasyondan müteşekkil çoraplar örmenize de bu taraftar izin vermeyecek.
Belki sayemizde, ne zaman adam oluruz sorusuna da bir cevap bulmuş olacak medya manipülatörü arkadaşlar:
“Yalan yönlendirmelerle ve sahtekar atraksiyonlarla Fenerbahçe ve taraftarıyla başa çıkmanın mümkün olmadığını anladığınız zaman.”
Sevdamıza o cenabet ellerinizi sürdürmeyiz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder