1 Mart 2012 Perşembe

Fenerbahçe Orta Sahası İdare-i Maslahat Yeri Değildir


“Fenerbahçe kaderi” diye bir şey varsa eğer, bu kaderin gözde temalarından biri de Fenerbahçe’nin herkes için hedef takım oluşudur. Türk liglerinin ve sarı-lacivertlilerin yüz yıldır değişmeyen yazgısından bildik bir anekdottur bu.
Tüm camiaların gözleri öncelikli olarak her sezon bu kulüple yaptıkları maçlarda olur. Fenerbahçe maçları Türk takımları için bir tür dönem ödevi, seviye tespit sınavı ya da yıl sonu bitirme sınavı gibidir… Bu sınavı başarıyla veren camialarda haklı olarak kısa süreli bir festival neşesi yaşanır.
Söz konusu Fenerbahçe'yse tüm teknik adamlar taktiklere taklalar attırır. Konsantrasyonlar üst seviyededir, oyuncular boğazlarına kadar adrenalinle dolarlar. Fenerbahçe maçları rüştünü ispatlama fırsatı sayıldığı için, cümle rakipler bir barikata, bir Majino Hattı’na dönüşür.
Bu durumun Fenerbahçe’ye yansıması ise, doğal olarak hiç de olumlu olmaz.  Kulübün sırtındaki yük hiç bir zaman azalmaz. Rakip barikatlar, sıradan bir meydan okumayla yarılacak gibi değildir.
Ezelden beri var olan bu dış tazyiki aşmak için Fenerbahçeliler her zaman değişik taktikler denemişlerdir. Uzun yıllar boyunca en çok tercih ettikleri yöntem, yetenekli oyuncuları kulüp bünyesinde toplamak olmuştur. Belli ölçülerde işe yarayan ve son yıllara dek adeta kulüp geleneğine dönüşen bir yöntemdir bu.
Anlayacağınız, şartların zorlamasıyla, Fenerbahçe’nin tarihsel futbol karakteri savaşçılıktan ziyade yetenek üzerine kuruludur. Ha savaşçılık yok mudur, elbette vardır ve özellikle zor zamanlarda bariz şekilde ortaya çıkar. Zor zamanlarda gücünü idrak etmek, Fenerbahçe’yi Fenerbahçe yapan aslî özelliklerden birisidir: Herkes bilir ki Fener’in canını yakmaya gelmez, alimallah fena yapar.
Ancak dediğimiz gibi, futbol takımı açısından konjonktüreldir bu özellik ve süreklilik kazanıp sistematik hale gelmez. Kendisini zorlayan bir şey olmayınca, şairin anlattığı tarzda “solgun bir gül olur dokununca…” Kulübün özündeki büyük isyan potansiyeli futbol takımının aslî karakterine dönüşmemiştir.
Oysaki yazının başında anlattığımız büyük tarihsel basınca karşı koymak için Fenerbahçe’de yıllardır beklenen şey bu dönüşüm işlemidir. Taraftarın son yirmi yıldır “kocaman umudu” yalnızca budur. “Fenerbahçe tribünü yetenekli oyuncu sever” klişesiyse sadece zihinsel tembelliğin büyüttüğü bir şehir efsanesidir.
Aslında futbol oyununun doğası da, yaşadığımız zamandaki profili de bunu gerektiriyor. Son yıllarda antrenman tekniklerinin gelişmesi ve sporcuların daha profesyonel bir anlayışa evrilmeleriyle takımlar arasındaki mesafe kısaldı. Ve teknik beceri tek başına yeterli olmaktan çıktı.
Bu noktada tekniğin yanına fiziksel ve mental dayanıklılık koyamayan takımlar sezon içinde ciddi istikrar sorunları yaşıyorlar. Geniş alan bulduğunda kusursuzlaşan kimi oyuncuların ön alanda baskı yediklerinde darmadağın olmaları, artık kaldırılabilir bir yük olmaktan çıktı.
Oysaki büyük takım oyuncusunun dağılıp gitmek diye bir opsiyonu yoktur. Fenerbahçe futbolcusununsa hiç yoktur. Bir kere o formanın ağırlığı buna izin vermez.
Her adımda ortaya çıkan barikat ve “kurgu”ların sadece yetenek ve retorikle aşılması mümkün değildir. Yeteneğin yanına mental dayanıklılık, cesaret ve sorumluluk gibi hasletlerden oluşan geniş bir portföy koymak gerekir.

Karşısına çıkan Majino hatlarının karşısında Fenerbahçeli topçunun görevi topu istemek, ona hükmetmek, onu şaşırtmak ve gerekirse bayıltmaktır. Top rakipteyken de rakibi bunaltmak, sersemletmek, hataya zorlamak, nefessiz bırakmaktır. Fenerbahçe “idareten” oynayan oyuncularla yol yapamaz. Çünkü bu takımın ne orta sahası ne hücum hattı idare-i maslahat yeri değildir.
Fenerbahçe antrenörüyse başına buyruk saha yayılışlarına ve mıymıntı koşulara göz yumamaz. O, bütün boş alanların ve tek pasların efendisi olmak yanında, kaprisli ve mızmız topçuların da korkulu rüyası olmak zorundadır.
Formanın büyüsüne sığınma vakti geçmiştir.  Şimdi Fenerbahçe oyuncusu hem yeteneği hem mücadelesiyle büyüleyici işleri kendisi yapacaktır. Ve bu takımın aslî karakteri de bu olacaktır. Buna ayak direyen hiç kimsenin bu takımda yeri yoktur. “Fenerbahçe’nin yeniçağı” bunu gerektirir.

Tarihinin hiçbir döneminde "ligin üstünde" bir takım kurması asla tek başına yeterli olmayan Fenerbahçe, yeni zamanlarda "ligin çok üstünde" bir takım kurarak yoluna devam edecektir. Ve bu kez, her bir neferi yıkılmaz savaşçılara dönüşmüş olarak…
Camia için güzel bir geleceğe de, ebedi saadete de giden başka bir yol yok…
O yol ya bulunacak, ya yapılacak…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder